“Algı ve gerçeklik”
Eski milli yüzücü Emir Ali Başer'in ödüllü yarışlar ve Türk yüzmesi üzerine çarpıcı değerlendirmeleri
“Algı ve gerçeklik”
Eski milli yüzücü Emir Ali Başer’in ödüllü yarışlar ve Türk yüzmesi üzerine çarpıcı değerlendirmeleri.
Başer’in facebook sayfasından alıntıdır:
ALGI VE GERÇEKLİK
Türk Yüzmesi olarak bir sezonu daha geride bıraktık. Özellikle yaz ayında A milli takım olarak katılmayı seçtiğimiz şampiyonalar büyük hayal kırıklığı ve şaşkınlık yarattı.
Pandemi sonrasında takvim sıkışıklığı nedeniyle aynı yıl iki ay arayla yapılan Avrupa ve Dünya Yüzme Şampiyonalarına katılmak yerine miadını yıllar öncesinde doldurmuş ve rakip ülkelerin 2. veya 3. takımlarıyla katılım sağladığı Akdeniz Oyunları ile ülkemizin ciddi kaynak ayırarak bir noktaya getirmeye çalıştığı ancak başarılı olamadığı İslam Oyunları tercih edildi. Hatta bu elit şampiyonalara gidip en azından birkaç yarış yüzmek isteyen sporculara da çeşitli zorluklar çıkarıldığını biliyoruz.
Elbette ki Dünyanın en büyük yüzme organizasyonlarına katılım yerine bu üçüncü sınıf yarışmaları seçmenin sporcular, antrenörler ve federasyon için nedenleri var.
Sporcular ve Antrenörler için nedeni; Ödül Yönetmeliği kapsamında bu yarışlarda alınacak madalyalarla maddi kazanım sağlamak. Sporcularımız ve antrenörlerimiz ülkemizdeki ekonomik durum da göz önüne alındığında bu maddi kazanımları ön plana koymak zorunda kalıyorlar ve bence de haklılar.
Peki, ödül yönetmeliğinin yetersizliği ve bireysel sporlar için adil şekilde düzenlenmeyişi nedeniyle tüm bir sezonunu bu iki elit müsabakada yarışmadan geçiren sporcularımızın kayıpları ne olacak?
Çözüm yolunu da kısaca söyleyelim; Yüzme Federasyonu olarak bir sponsor bulunup, Akdeniz Oyunları veya İslam Oyunlarında alınan madalya üzerinden kurgulanan ödül yönetmeliğinin Dünya ve Avrupa Şampiyonasında final ve yarı final yüzen sporculara uygulanacağı taahhüt edilerek sporcuların bu elit yarışmalara gitmesi sağlanabilirdi. Böylece hem yasal zeminde mevzuata uygun hareket edilmiş olacak hem de sporcular hedef yarışlarında yüzeceklerdi.
Ancak bu yapılmadı ve sporcular rekabet seviyesi çok düşük bu yarışmalara yönlendirildi, neden mi?
Bu yönlendirmenin de sebebi günümüz Türkiye’sinde çok kabul gören ve uygulanan bir formül; “algıyı iyi yönetirsen, algı gerçekliğin önüne geçer”. Karar vericiler algıyı yöneterek Dünya ve Avrupa Şampiyonasıyla aynı tarihlere gelmesi nedeniyle çok daha yavaş bir yarışta madalyalar alarak bu durumu kendilerini atayan makamlara “pazarlama” derdine düştü.
Yani yine Türk’ün Türk’e yaptığı propagandaya maruz kaldık! Olan tüm bir yılını Dünya Şampiyonasında ve Avrupa Şampiyonasında yarışmadan tamamlayan sporcularımıza oldu.
Unutmadan; katıldığımız yarışlarda yüzülen derecelere baktığımızda ise durum çok daha vahim gözüküyor, bu organizasyonlarda 100’ün üzerinde yarışta sadece üç sporcumuz kendi en iyi derecesini geliştirebildi.
Camiamızın etik değerler konusunda da kendini gözden geçirmesi gereken bir noktadayız ancak şimdilik çok geç olmadan gerçekliğin, algıyı yendiği ve tüm paydaşların Kral Çıplak! diye bağırdığı günü hep birlikte görmek dileğiyle diyelim.
Unutmayalım; gerçeği kabul etmek iyileşmenin başlangıcıdır.